Türkler'e Anadolu'nun Kapılarını Açan Savaş
Malazgirt Savaşı (1071):
Selçuklular, 1064 yılında başlattıkları akınlarla Bizans’ın hâkimiyetine meydan okumaya başladığında Bizans iç karışıklıklar ve saltanat mücadeleleriyle zor günler geçiriyordur. Ülkenin yönetimi dul kalmış olan İmparatoriçe Eudoxie’nin elindeydi. Ülkeyi tek başına yönetemeyen Eudoxie’nin evleneceği kişi Bizans İmparatoru olacaktı. O da onca damat adayına rağmen hapiste
yatan Bizans Kumandanı Romen Diyojen’i seçerek evlenmiş, Bizans’ın imparatoru Romen Diyojen olmuştu. Şüphesiz ki Eudoxie, Romen Diyojen’le Selçuklu akınlarını durdurması için evlenmişti (1068).
Diyojen, Selçukluların güçlü taarruzlarına karşı koyabilmek için 3 yıl boyunca hazırlandı. Bu hazırlıklar neticesinde hem Roma ordusu hem de Kuzey Karadeniz hattında yaşayan Türk boylarından Peçenek, Uz, Kıpçak toplumlarından paralı askerler ve Anadolu’daki toplumlardan ücreti karşılığında orduda hizmet edecek lejyonerler toplamış ve 70 Bin kişilik bir ordu hazırlamıştır.
3 yıl süren hazırlıklar neticesinde ordusunu toparlayan Romen Diyojen, Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Mısır’a sefere çıkması ile birlikte harekete geçerek Selçuklu Toprakları üzerine taarruz başlatmıştır. Alparslan, Mısır’a doğru yola çıkmışken Bizans Ordusunun taarruzunu öğrenince geri dönerek Suriye Hattına doğru ilerleyişe geçmiştir. Sultan Alparslan, Mısır savaşı için hazırlanmış olduğundan Bizans’la savaşmak için gereken hazırlıkları yapmak üzere zaman kazanmak için casusları aracılığıyla Rey Şehrinde konuşlanacağı duyumunu yaydı ve Rey’e değil Muş’a doğru harekete geçen Sultan Alparslan’ın bu hamlesi işe yaramış ve Bizans Ordusu Rey şehrine doğru ilerlemiştir. Sultan Alparslan ise Malazgirt Ovasında karargahını kurarak ordusunun hazırlıklarını tamamlamıştır.
Sultan Alparslan, töre gereği bir bir elçi görevlendirerek Roma Ordusunun işine gelmeyecek bir barış teklifinde bulundu. Zira bu teklif aslında başlı başına bir barış değil daha çok zaman kazanmak, iletişim kurmak ve düşmanın tavrını ölçmek amacı taşıyordu. Beklendiği gibi Diyojen bu teklifi kabul etmeyerek “Sulh müzakeresini Rey’de yapacağım, Ordumu İsfahan’da kışlayıp Hamedan’da sulayacağım” demiş, Selçuklu elçileri ise “Atlarınızı Hamedan’da kışlayacağınıza eminiz, fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilemiyoruz” diyerek geri dönmüştür.
Doğu Roma Ordusu, paralı askerlerle birlikte 70.000 kişilik bir orduyla Malazgirt ovasının kuzeyinde konuşlanmıştır. Selçuklu ordusunun askeri gücü ise sadece 40.000 kişilik kuvvettedir. Roma ordusu, bu sefere 3 yıl boyunca hazırlanmış, Selçuklular ise Mısır seferi için çıktıkları yoldan geri dönerek mevcut ordularıyla Malazgirte ulaşmıştır. Selçuklu Ordusunun gücü Roma ordusuyla kıyasla yarı yarıya durumdadır ancak Doğu Roma ordusu içerisinde Müslümanlıkla tanışmamış Peçenek ve Uz Türkleri de bulunuyordu. Sultan Alparslan, casuslar göndererek aynı soydan olduğu bu Türk birliklerine haber ulaştırıp kendilerine katılmaları teklifini göndermiştir. Roma ordusunun en vurucu güçleri bu unsurlardır. Ayrıca Anadolu içlerinde bulunan Abaz, Slav, Gürcü, (v.b.) kavimler yoğun savaşlar içerisinde bulunmuyorlardı. Trakya bölgesinde yaşayan Peçenek ve Uz Türkleri ise hem Roma İmparatorluğu ordusu içerisinde sıkça görev yapmakta hem de Batı cephesinde kendi bağımsız hareket edebildikleri savaşlara katılmaktaydılar. Üstelik Roma Ordusunun en önemli savaş stratejisti Magistors Tarkhal’da bir Peçenek Türküydü. Alparslan’ın teklifini olumlu karşılayan Peçenek ve Uz birlikleri Roma ordusu içerisinde konuşlanmış ancak Selçuklular için mücadele etmeye karar vermişlerdir.
Her iki tarafta da tüm hazırlıklar tamamladıktan sonra Alparslan, mahiyetindeki din alimlerinin de tavsiyesiyle muharebeyi Cuma günü 26 Ağustosta yapmaya karar verdi. 26 Ağustos Cuma günü Ordusuyla birlikte Namaz kıldı ve dua etti ;
“Ya Rabbi! Sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda cihad ediyorum. Ya Rabbi! Niyetim halistir. Bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret.”
Ve sonrasında askerlerine dönerek tarihe geçen o konuşmasını gerçekleştirdi ;
“Burada Allahü tealadan başka bir sultan yoktur. Emir ve kader O’nun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte cihad etmekte veya benden ayrılmakta serbestsiniz. “
Selçuklu ordusu, sadakat nidalarıyla Sultan Alparslan’a bağlılıklarını açıklamışlardır. Sultan Alparslan, Beyaz kefen elbisesini giyerek atının kuyruğunu bağladı ve eline er silahı olan Gürzü alıp askerlerine şöyle hitap etti ;
“Askerlerim! Şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. Ozaman ruhum göklere çıkacaktır. Benden sonra oğlum Melikşah’ı tahta çıkarın ve ona bağlı kalın. Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir.“
Alparslan'ı kefeni giyip şehitliği kabullenmiş haliyle gören Selçuklu ordusu ağlayıp helalleşerek savaş düzeni aldı ve Cuma namazından hemen sonra ilk çarpışma başlamış oldu.
Alparslan Turan taktiğini fevkalade şekilde uygulamaya başladı. Bozkır savaşlarındaki gibi Hilal şeklinde dizilen Selçuklu ordusu düşman üzerine hücum edip ilk vuruşları yaptıktan sonra yavaş yavaş geri çekilerek geriye doğru ok atabilen yetenekli süvarilerin ok atışlarıyla Roma ordusuna kayıplar verdirmeye başlamışlardı. Selçuklu ordusunun İlk çarpışmadan sonra geri çekilmesini başarısızlık olarak gören Romen Diyojen, geri çekilen Selçukluların peşinden sürek avı yapar gibi kontrolsüzce ilerlemeye başlamıştır.
Bu esnada Peçenek ve Uz’lar savaştan iki saat sonra planladıkları gibi saf değiştirip Selçuklu ordusu saflarına katıldılar. Bunun yanında Roma ile mezhep ayrılığı yaşayan ve Diyojen’in Ermeni Prensliği üzerinde uyguladığı katliamlarla itaat altına aldığı Ermeni güçleri savaş meydanından çekildiler. Diyojen, Sultan Alparslan’ın uyguladığı Turan taktiğinin farkına varınca ağır kayıplar alan ordusunu geri çekmek zorunda kaldı. Savaş Diyojen’in planladığı gibi ilerlemiyordu. Önce Peçenek ve Uz’lar karşı safa geçmiş, sonra Ermeniler savaş meydanından çekilmişti. Üstelik Alparslan’ın uyguladığı Turan taktiği de orduya büyük kayıplar verdirmişti. Savaş meydanında Türklerin Gürz ve Ok atışlarından etkilenen Roma askerleri teslim olmaya başlamışlardır.
Roma ordusu darbe aldıkça zayıflıyor ve moral olarak çöküntüye düşüyorlardı. Frank, Norman, Slav ve Gürcü birlikleri savaş meydanından kaçtılar. Hatta Roma Ordusunun esas güçleri olan Hassalar ve Seçkin birlikler bile küçük gruplar halinde savaş meydanını terk etmişlerdir. Yaralı askerler ve kendisine bağlı küçük bir askeri birlikle kalan Romen Diyojen, daha fazla dayanamayıp yenilgiyi kabul etmiş ve askerleriyle birlikte yaralı vaziyette esir alınmıştır.
Malazgirt Savaşından ağır bir yenilgiyle çıkan İmparator, Sultan Alparslan’ın huzuruna geldiğinde utancından başını kaldıramıyordu. Alparslan, onun bu haline nezaketle karşılık verip oturttu ve teselli etti. Diyojen, savaş öncesi muazzam ordusuyla Türkleri yeneceğinden emin olduğunu, aksi bir ihtimali hiç düşünmediğini açıkça dile getirmiş, Sultan Alparslan ise kendisine “Eğer zafer sizin olsaydı bana ne yapardın?” sorusunu sormuş ve Diyojen, açık konuşamayıp öldürtürüm diyemeyip sadece “Kamçılatırdım” cevabını vermiştir. Alparslan “Benim size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?” sorusuna ise bir ümitle “Ya öldürtürsünüz yahut İslam ülkelerinden birine esir gönderirsiniz. Mümkün görmüyorum ama belkide affedersiniz” şeklinde cevap vermiştir. Sultan Alparslan, yenilgiye uğramış bir İmparatoru daha fazla aşağılamamak için kendisini Affetmiş ve ağır şartlarla bir antlaşma imzalatmıştır.
Romen Diyojen affedilmişti ancak ülkesine döndüğünde Türklerden görmediği hakaretlere uğrayıp öldürüldü. Yerine geçen yeni Doğu Roma İmparatoru 7. Mihail Selçuklular ile yapılan anlaşmayı kabul etmese de “Malazgirt Savaşı” Selçuklulara Anadolunun kapısını açmıştır.
Malazgirt Savaşı’nın kazanılmasıyla tüm Anadolu Selçukluların ayaklarının altına serildi. İç Asya’nın politik yapısı sebebiyle sürekli hareket halinde olan Türk Toplumları, zengin tabiatı ve jeopolitik avantajlarıyla bin yıl boyunca vatanları olacak bu muazzam coğrafyaya yerleşeceklerdir. Üstelik Malazgirt hezimeti tüm batı dünyasını da Türklerin üzerine çekecektir. Malazgirt Savaşına kadar insan bile sayılmayan doğu kavimleri artık Türk Sancağı ile tanışarak Dünyanın Batıdan ibaret olmadığı gerçeğiyle yüzleşecektir.
Malazgirt Savaşından sonra Batı Tarihine yön vermeye başlayan Büyük Selçuklu Devleti, komutanlarına bağımsız taarruz ve sefer emri vererek tüm Anadolu’nun Türk Yurdu haline gelmesi için büyük çabalar sarf etmiş ve Selçuklu orduları sadece bir yıl sonra Ege, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarına ulaşmış ve Anadolu Türkleşmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder